Söyleşi: Emrah Maraşo
GazeteBilim Genel Yayın Yönetmeni
Transkript: Beyza Kaplan
GazeteBilim Yazı İşleri

Harran Üniversitesi ile Nişantaşı Üniversitesi işbirliği ile gerçekleşen, “Sanat Terapisi ve Arkeoloji Buluşması: Dönüşüm Deneyimleme Projesi, Karahantepe’de Dönüşüm Deneyimleme Atölyesi” üzerine proje ekibi üyeleri olan Prof. Dr. Devran Tan (Nişantaşı Üniversitesi Psikoloji AD), Doç. Dr. Derya Evran (Harran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı) ve Doç.Dr.Emine Teker (Harran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü AD) ile bir söyleşi yaptık.

Emrah Maraşo: Merhabalar, öncelikle hoş geldiniz. Nişantaşı Üniversitesi ve Harran Üniversitesi olarak ortak bir proje yürütüyorsunuz. Sanat Terapisi ve Arkeoloji Buluşması, Dönüşüm Deneyimleme Projesi ve aynı zamanda bir atölye. Öncelikle şundan başlayalım isterseniz: Sanat ve terapi nasıl bir araya geliyor? Sanat terapisi nedir?

“Kişiye bir hikaye veriyoruz”

Devran Tan: Sanat terapisi görsel uyaranlar aracılığıyla ifadeyi sağlayan bir terapi şekli. Bu; sözel olmayan ifadeyi, sözel ifadeye çeviriyor, ve bizim burada yaptığımız sanat değil. Sanatsal bir şey var evet, o dönem insanlarının yaptığı arkeolojik yapılar var ama bizim yaptığımız şey o insanların aktardıklarını bir şekilde görsel ifadeye alıp insanların zihninde kendi yaratıcılıklarıyla nasıl bir şeye dönüştürdüklerine bakmak. Aslında sanat terapisi; bireysel anlamda odalarda yapılan teke tek görüşmelerle, veya grupla düzenli seanslarla yapılan bir durum. Sanat terapisinde, böyle bir terapi şeklinde -ki biz terapi yapmıyoruz- bir hikaye vermezsiniz. Hikaye kişinin kendisindedir yani spontandır, önüne bir hikaye koymazsınız. Projemizde yaptığımız sanat terapi atölyelerinde onlara bir hikaye veriyoruz. Yani arkeolojik yapı olarak Karahantepe’deki dönüşümün yerini… Orada yapılara bakarak, o hikayenin içinde kendi hikayelerini onlarla buluşturmalarını istiyoruz. Sanat terapisinde böyle atölye çalışmaları da var. İfadeyi güçlendiriyoruz, görseli veriyoruz, o görsel onlarda nasıl bir yaratıcılığa dönüşecek? Özgüven artırıyoruz. Diyoruz ki “burada bir hikaye var, onlar bunu yapmış.” “Siz de kendi hikayenizi yaratın ama ifade de edin.” Onları hem orada görünür yapıyoruz hem duyulur yapıyoruz hem de onlara bir alan veriyoruz. En önemlisi de güvenli bir ortamda bunu yapıyoruz.

“Arkeoloji ve sanatı biraraya getiriyoruz”

Emine Teker: Farklı sanat disiplinlerini kullanarak insanların kendi süreçlerini yorumlama, kendi içsel yolculuklarına hareket etmelerini sağlayan bir yol aslında sanatla terapi. İçinde resim, heykel, sinema, dans ve bunun gibi birçok farklı disiplini barındıran bir uygulama. Sanatla terapinin en güzel yanı bir yan etkisinin olmaması. Yani sanatla uğraştığınız için iyileştirme odaklı ve yediden yetmişe herkesle yapılabilecek bir uygulama şekli. Her yaş grubu için, her özel grup için, her birey için yapılabilecek bir atölye ya da başka bir çalışma şekliyle uygulanabilir bir model. Özellikle son yıllarda çok güncel ve bu alanda yetişen alan uzmanı da az. Ama bunların verildiği eğitimler var, nitelikli eğitimler var. Bu eğitimlerle birlikte biz de eğitimciler olarak aslında sanatla terapiyi bazen bir yöntem, bir teknik olarak da kullanabiliyoruz hem derslerimizde hem uygulamalarımızda. Biz bu projede de hocamın önderliğinde aslında arkeoloji ve sanatı bir araya getirerek farklı bir uygulamada bir araya geliyoruz. Hem öğretmen adaylarımızın niteliklerini geliştirme, yani kendilerini daha iyi ifade edebilen öğretmen adayları olmaları açısından hem de az önce hocamın dediği gibi öğretmen adaylarımızın kendi özgüvenlerinin gelişmesi, kendi ifade biçimlerini yaratması, sorumluluk alması, grupla işbirliği yapabilmesi açısından… Aslında temel anlamda 21. yüzyıl becerilerini kazandırmada da bir etkisi olduğunu gösteren çalışmalar da mevcut. Bu minvalde biz de hocalarımızla bu deneyimi paylaşmış oluyoruz. O yüzden keyifli ve heyecanlıyız.

Biz bu projede de hocamın önderliğinde aslında arkeoloji ve sanatı bir araya getirerek farklı bir uygulamada bir araya geliyoruz.

Emrah Maraşo: Bunu biraz daha derinleştirelim istiyorum. Hem projenin hem de atölyenin vurgusu “dönüşüm deneyimleme.” Öncelikle nasıl bir dönüşüm bu? Ne hedefliyorsunuz? İkincisi katılımcılar neyi deneyimleyecekler?

“Dönüşüyoruz, dönüşmeye çalışıyoruz”

Devran Tan: Belki biraz atölyeden bahsedebiliriz, yaptığımız deneyimden. Neden Karahantepe? Çünkü orada bir dönüşüm hikayesi var. O yapıların bir hikayesi var. Siz de görmüşsünüzdür orada bir fallus havuzu var. Bir yerden girip öteki taraftan çıkıyorsunuz. Ama aynı zamanda bunun bir dönüşüm olması dışında insanın bugüne kadar olan dönüşümünü de yansıtan bir şey. Yapılara korkularını, endişelerini, duygularını nasıl yansıtmışlar? Birçok insan figürü var, hayvan figürü var, semboller var. Ne düşünüyorlardı, ne yapıyorlardı? Aslında bir şekilde onlar kendi içlerinde bir dönüşüm yaşamışlar bugüne kadar. Daha büyüsel düşünceden, daha bilimsel düşünceye gelene kadar.

Neden Karahantepe? Çünkü orada bir dönüşüm hikayesi var.

Bizler de aynı mücadeleyi veriyoruz kendi içimizde. Dönüşüyoruz, dönüşmeye çalışıyoruz. Problemlerimizi çözerken yardım alıyoruz, bir şeylerden faydalanıyoruz. Orada evet bir görsel uyaran veriyoruz, yapıların hikayesini akademik kaynaklardan yararlanıp anlatıyoruz. Sadece bir atölyede bir dönüşüm yaşamak mümkün olmasa da yaptığımızı onlara bir nebze dokunmak yani bir kıvılcım çakmak gibi düşünebilirsiniz. Yapılara bakıp düşünmeyi sağlamak, bir şeye nasıl bakılacağını öğrenmek, orayı yorumlamak, analiz etmek, birlikte bir grup içinde birbirine saygı göstererek paylaşıma izin vermek, o alanı korumak, kendi sanat eserine bakmak, ne yaptığına bakıp onu yorumlayabilmek ve bir şeyin kendi üzerinde bıraktığı etkiye bakmak… Günlük hayatında bir şey yaşayacak. O etkiyi bir sanata dönüştürecek. Bu bir film izlerken de olur, şarkı dinlerken de olur. Fark etmeden duygulanırsınız ama onu bir şeye yansıtmazsınız. “Ne oldu burada” demezsiniz kimi zaman. Biz ise Projemizde atölyeler ile diyoruz ki “burada geçerken bir hikaye duydun.” “Bu hikaye sende bir şeyler bıraktı.” Biz bunun etkisini gördük öğrencilerle oradaki etkilişimde. Kimi şu anda yaşadığı sıkıntıları, mesela KPSS sınavı olsun, sınav kaygısına, oradaki adamın duruşuna benzetti. Aynı benzer kaygı ve endişe gibi. Ya da “onlar bize bir mesaj göndermiş” dedi. “Bize böyle bir alan verdiniz” dedi, “biz de onlara bir mesaj gönderelim” dedi. Bu tür hikayeler oradan çıktı. Bu bir dönüşüm aslında. 45 öğrenci vardı. Hiçbiri Karahantepe’yi bilmiyordu. Hiçbiri bu hikayeyi bilmiyordu, oraya gelmemişti. Bir hikaye verdik, bir şeyler yarattılar ve çıkarken zihinleri dolu olarak çıktı. Yani aslında dönüşmeye başladılar diyebiliriz.

Emrah Maraşo: O haldeoraya gelen öğrenciler Karahantepe’nin bilimsel anlamda hikayesini bilmeden geliyorlar. Peki siz orada anlatıyor musunuz veya hiçbir şey söylemiyorsunuz ve onlar tamamen kendi deneyimlerini mi yaşıyorlar? Nasıl oluyor? Herhalde bir kere gezi düzenlediniz değil mi?

Devran Tan: Evet iki kere, üç kere oldu. Belki Derya hocam da söyleyebilir çünkü onların ölçeklerini de yaptı ama çoğu daha önce gelmemişti ve herhangi bir bilgisi de yoktu. Öğrenciler ilk defa bir deneyimleme yaşadılar.

“Katılımcıların çok derin duygular beslediklerini düşündüm”

Derya Evran: Bu grupta belli bir sanat geçmişi ya da deneyimi olmayan tek kişi benim. O yüzden olaya biraz daha ölçülebilecek davranışlar boyutunda eğitimci gözüyle bakmam daha kolay oluyor galiba hocalarıma kıyasla. Bu noktada aslında hocamızın da dediği gibi tek bir atölyeyle aşırı davranışsal bir değişim beklemiyoruz. O yüzden genel olarak aslında çocuklarla olan iletişimimizde şunlara dikkat etmeye çalıştık: Dönüşümü, muhtemelen hisleri ya da anlık düşünceleri üzerinden ölçüp yorumlamaya çalışabiliriz. Açık uçlu sorularla veri toplamaya çalıştık. Hem atölye sırasındaki sohbetler ve hocalarımızın gözlemleri hem de sonrasında öğrencilerin açık uçlu sorulara verdikleri cevapları, belirli kavramlar üstünden toparlamaya çalışarak devam edeceğiz gibi görünüyor.

Dönüşümü, muhtemelen hisleri ya da anlık düşünceleri üzerinden ölçüp yorumlamaya çalışabiliriz. Açık uçlu sorularla veri toplamaya çalıştık. Hem atölye sırasındaki sohbetler ve hocalarımızın gözlemleri hem de sonrasında öğrencilerin açık uçlu sorulara verdikleri cevapları, belirli kavramlar üstünden toparlamaya çalışarak devam edeceğiz gibi görünüyor.

Hepsinin ilk gezisiydi Karahantepe’ye. Magazinsel olaylar dışında çok da bilgileri yoktu. Aslında öncesinde çok bir şey söylemedik ama gezerken hocamızın verdiği birkaç teknik bilgi sayesinde bir şeyler öğrendiklerini belirtmişler genel olarak. Meraklı bir biçimde geldikten sonra sıradan bir gezi beklentisi içindeyken büyük bir çoğunluğu, bu yapılan atölye sonrasında biraz içselleştirdiklerinden bahsetmişler. O yüzden çok fazla bahsedilen kavramlar genelde şunlar olmuş: Sanatla terapi kısmında gerçekten kendileri ile bir iletişim kurulabileceklerini, geçmişte hissedebileceklerini ve onların da ölümsüz bir eser bırakma çabasına girişebileceklerini düşündüklerinden bahsetmişler. Bu açıdan aslında bence biraz daha da vurucu. Çok derin duygular beslediklerini düşündüm ben ilk okuyup toparlamaya çalıştığımda. Benim için de biraz şaşırtıcı oldu. Aslında bir sorumuz daha vardı: “Böyle bir şey yapılsa tekrar katılmak ister misiniz sanatla terapi için?” Hiçbir şekilde olumsuz bir cevap görmedim orada. Genelde “evet”, “tabii ki”, “kesinlikle”, “lütfen yapın hocam” tarzında notlar bırakılmış. O da beni çok sevindirmişti. Yaratıcı olduklarını ve grupla bir şeyleri tasarlayabildiklerinin düşüncesini oluşturmak da bence güzel olmuş. Harran Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencileriyle yaptık atölyelerimizi farklı bölümlerden. Aralarında sayısal bölümler de var. Biraz daha güzel sanatlara yatkın alanlar ya da sözel alanlar da var. Hepsi için ortak ve onları huzurlu ve mutlu edecek bir etkinlik olması beni de şahsen sevindirdi. O yüzden çalışmanın sonucunda da güzel bir şeyler toplayabileceğiz diye düşünüyorum.

Emrah Maraşo: Karahantepe’ye ben de gittim. Orası gerçekten çok etkileyici bir yer. Sadece yapılar anlamında değil, örneğin tepeye çıkıyorsunuz ve neredeyse 360 dereceden çevreyi görüyorsunuz, en uzak noktadaki bir varlığı, bir hayvanı, bir insanı bile görme ihtimaliniz var. O bakımdan hakim olma duygusu veriyor. Ama aynı zamanda evrenin içinde küçük bir parçasınız. Öyle bir yanı da var, iki taraflı bir yönü var. En azından bende öyle bir duygu uyandırdı. Hem mekan olarak etkileyici hem de oradaki yapılar bakımından etkileyici. Sanırım katılımcılar da bu hisleri yaşamıştır veya benzer hisleri yaşamıştır diye düşünüyorum.

“Doğada yapılan atölye çok az”

Devran Tan: Doğada ya da dış mekanda yapılan atölye sayısı çok az, literatürde de çok az sanatla terapide. Ve doğanın iç mekandan daha fazlasıyla güçlendirici ve duyguları dışarı çıkartan bir yanı var. Çünkü orada yaşam, ölüm figürleri, doğa, tüm canlılar, toprak, taş, hayvanlar ne olursa olsun. Bir de oradaki figürlerle birlikte özdeşim kurduklarında bir şeyler daha çok dışarı yansıyor. Evet, bu aynı zamanda onların zihinlerinde daha fazla düşünmeye, daha fazla sorgulamaya yol açıyor, dediğiniz gibi geniş bir perspektiften bakıyorlar. O açıdan güçlendirici bir etki var. Bir yandan şunu da söylemek gerekir belki konu dışı olacak ama sadece arkeolojik görev olarak değil bizim projedeki hedefimiz şu: Biz bu bilgiyi bir şekilde ulaştırmak için de bir aracıyız ama diğer yandan antropoloji olsun, psikolojik açıdan, sanat açısından veya zoobotanik açısından olsun o alandaki insanlar bunlarla çalışıyor, tüm bölümlerle bilgileri birleştirip bu alanlarla da ilgili de atölye yapmayı hedefliyoruz. Çünkü hikayelendirdiğiniz zaman, bir şeyi görsel olarak ifade ettiğiniz zaman daha iyi öğreniliyor. Projenin bir hedefi de diğer branşlarla iletişim kurup birlikte çalışmak ve onların da bilgilerine ulaşıp, o bilgiyi taşıyıp, bunu yine bir ifadeye dönüştürmek.

Oradaki figürlerle birlikte özdeşim kurduklarında bir şeyler daha çok dışarı yansıyor.

Emrah Maraşo: Aslında bu da sorularım arasındaydı. Diğer disiplinlerle nasıl bir çalışma yapmayı öngörüyorsunuz? İkincisi kazı başkanı Prof. Dr. Necmi Karul ve ekibi bu projeye nasıl bakıyor?

Devran Tan: Biz bir bakıma onları projede iş birliği yapmaya davet ediyoruz ama çok yoğunlar, vakitleri az sanırım. Halbuki atölyelerde de gördük: Herkesin işini kolaylaştıran bir şey bu. Karahantepe’ye isteseniz de gidemiyorsunuz. Çünkü oraya şu anda ulaşım yok. Biz bu bilgiyi veriyoruz, birebir olarak anlatıyoruz. Anlatmakla kalmıyoruz. “Bu bilgi sende ne etki yarattı?” diye soruyoruz. Etki gücünü ölçmek ve etkiyi değerlendirmek bence çok önemli bir çıktı olsa gerek. Ve biz bunu sadece bu alanla ilişkili kişilere vermiyoruz. Kendi alanımızda ya da arkeologlara değil halktan kişilere de belki ileride vereceğiz ama şu anda üniversite öğrencileri çok önemli bir hedef. Biz onlarla işbirliği yapmak istiyoruz tabii ki.

Emrah Maraşo: Diyelim ben bir okur olarak GazeteBilim’den veya başka bir vesileyle bu projeyi ve atölyeyi duydum, çok ilgimi çekti. Katılmak istiyorum. Yani katılabilir miyim sıradan bir insan olarak veya illa öğrenci mi olmam gerekiyor Harran Üniversitesinde veya Nişantaşı’nda. Ne yapmam lazım?

Devran Tan: Hocalarım ne der bilmiyorum ama sizler için de bir grup düzenleriz. Bizim için de keyifli olur. Biz bu projeyi bir yerden başlatmak zorundaydık. Yani sizin buradaki düşünceniz de zaten bizim hedeflerimiz arasında. Başlatmanın en doğru yeri, daha akademik bir eğitim alanı. Orada çünkü belli bir popülasyon var ama “bu atölyeye gelin de katılın” diye beklediğimiz zaman bu atölye ilerlemezdi. O yüzden bir hedef seçmek durumundaydık. Eğitim alanı, öğrenciler, akademisyen, üniversite ki Harran Üniversitesi bu konuda hocalarım ve diğer taraftan Rektör tarafından da destekleniyor. Bu başlangıç noktası. Dediğiniz şey de önemli. Tabii ki öyle bir talep olduğunda neden olmasın?

“Projenin ikinci ayağında gönüllü bir ekiple çalışma neden olmasın?”

Emine Teker: Ben de bir ekleme yapayım izninizle, şöyle düşünüyorum: Tabii ki bir bilimsel çalışma altyapısı o şekilde kurgulandığı için belli bir evren ve örneklem seçmek durumundaydık ama projenin belki ikinci ayağı yani sürdürülebilirlik kısmında gönüllü bir ekiple çalışma neden olmasın? Ben buna gayet olumlu bakarım şahsen. Hocalarım da sanırım öyle düşünürler. Dediğim gibi tamamen bilimsel altyapısından kaynaklı bir çalışma grubu belirlenmiş şu anda. Onun üzerine çalışıyoruz. Ama proje tamamlanıp belli çıktılar oluştuktan sonra ikinci bir ayak olarak gönüllülerle bu çalışmayı yapmak güzel bir deneyim ve dönüşüm olabilir diye düşünüyorum.

Proje tamamlanıp belli çıktılar oluştuktan sonra ikinci bir ayak olarak gönüllülerle bu çalışmayı yapmak güzel bir deneyim ve dönüşüm olabilir diye düşünüyorum.

Emrah Maraşo: Kesinlikle. Derya hocam siz bir şey eklemek ister misiniz?

Derya Evran: Hocalarım da söylediği gibi örneklememiz değiştikçe bizim için de daha kapsamlı bir proje haline dönüşürse daha da iyi olabilir.

Devran Tan: Derya hocanın alanı, niteliksel anlamdaki çalışma sonuçları da bence çok önemli çünkü siz bir yere gittiğiniz zaman ya da böyle bir atölyeye katıldığınız zaman evet güzeldi veya değildi[den]öte onun gerçekten etki değerini ölçen bir değerlendirme yapıyoruz şu anda. Bu açıdan da altını çizmek gerekiyor.

Emrah Maraşo: O halde anladığım kadarıyla projeyle sınırlı bir şey olmayacak. Siz en azından uzun bir süre devam ettirmek istiyorsunuz. Doğru mu anlıyorum? En azından atölyeyi devam ettirmek istiyorsunuz.

Devran Tan: Evet, atölyenin içinde sadece arkeoloji değil neden diğer disiplinler bir arada olmasın? Bizi de zenginleştirir. Bakın sizinle konuştuk, ilginizi çekti. “Ben katılabilir miyim?” dediniz. O yüzden insanları bu alana açık tutmak istiyoruz ama bunun için de yavaş yavaş gitmek, bir yerden başlamak gerekti. Umarım olur onlar da.

EM: Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Derya Evran: Sanat terapisi adını ilk duyduğumda popüler kültüre dair bir şey olduğunu düşünmüştüm. Böyle popüler görünen bir şeyin aslında öğrencilerimiz için indirgenip bir projeye dönüşmesi bu çalışmaların ve atölyelerin daha ulaşılabilir bir hale getirilmesinin de ayrıca önem taşıdığını düşünüyorum.